BERLİN'DE FAALİYETLERİNİ SÜRDÜREN TİYATROM İLE İLGİLİ İKİ DENEME...
*GÖÇMENLİKTEN YERLEŞİKLİĞE GEÇİŞİN YANSIMASI TİYATROM...
GÖÇMENLİKTEN YERLEŞİKLİĞE GEÇİŞİN YANSIMASI TİYATROM...
Almanyanın başkentinde sadece bir oyun
değil de sürekli Türkçe oyunlar sunan uzun soluklu bir Tiyatrom yaratmaya
soyunacaksanız herşeyden önce at, avrat, silah gibi üç şeye ihtiyaç var.
Konsept, kadro ve bütçe...
Yirmi yıl önceki misyonuna Karaların Mehmetleri ile başlayan tiyatromcular dil arayışlarını, alt yazılı, tercümanlı, tek dilli, çift dilli oyunlar sunarak, dışardaki eleştirilere kulak vererek, kendi aralarında da hararetle tartışarak sürdürüyorlar. Orijinal Tiyatromun oluşması bu arayışın sonunda daha da belirginleşecek ve bu yolun sonu yok. Sürekli yenilenmesi ve gözönünde bulundurulması gereken yol haritasının pusulası ise nerede, kime, hangi oyunu, niçin hazırladığımızı sorgulamaktan geçiyor.
Almanyada yaşayan göçmenlerin yerleşiklik kararı vermelerinde uğradıkları dönüşüm gibi yirmi yıl öncesinin tiyatrom anlayışı, tiyatroya bakışı, duruşu, tiyatrocuları da hızla değiştiler. O gün Tiyatromda ilk oyunlarını izleyen 10-12 yaşındaki çocuklar bugün 30-32 yaşındalar ve Berlindeki tek Türkçe oyunlar oynanan mekanı tiyatroya da özel ilgi duyuyorlarsa- Alman sahneleriyle de kıyaslayarak-. başka bir gözle izliyor ya da izlemiyorlar.
Artık seyircinin sıcak evinde 20-30 Türkçe kanallı televizyonu da var. Tiyatromun işi daha bir zorlaştı. Bütçe geniş kadroyu taşıyamıyor. Kadro zaten bulunamıyor. Bulunanlar yeterli olmuyor, ödenemiyor. Dar ve yirmi yıllık gelişimi içinde bakıldığında sürekli değişen kadro ile tutarlı bir konsept uygulamak mümkün olmuyor. Konsept üzerine düşünmek ve sürekli yenilemek de bu koşuşturma için de yeterince olmuyor. Tiyatroma her yeni katılan tiyatro adamına kurtarıcı gibi bakılıyor, kurtarıcı gidince de yeniden enkaz devralınıyor. Seyircinin de kafası allak bullak oluyor. Bir oyunda çok parlak olan tiyatromcular, diğerinde yine konsept, kadro ya da bütçe ye takılıyorlar aynı grafiği yakalamakta zorlanılıyor.
Seyirci sayısı sunulanların kalitesi hakkında her zaman doğruları yansıtmasa da önemliliğini koruyor. Sıcak evlerinde çaylarını höpürdeterek kanaldan kanala atlayabilenleri tiyatroya çekmek artık deveye hendek atlatmaktan da zor. Modası geçmiş diye düşünülen, pahalı, anlaşılması biraz çaba gerektiren bir sanat dalını izlemek için atlayıp metroya, otobüse tiyatroya gitmeye değer mi? Burada da Tiyatromun kaliteli produksiyonlarını iyi lanse etmesi lazım diye düşünüyorum.
Tiyatroma alternatif olma iddialarıyla oluşan gruplar tiyatroyu bırakıp festivalciliğe soyunurken, Tiyatrom da sadece değişik grupların çeşitli oyunlar sunduğu bir mekana dönüşmemeli. Tiyatromda yılların emeği, mücadelesi, birikimi var. Tiyatrom artık seyircilerin hakkı, yerleşikliğin bir ölçüsü.
Söz konusu Tiyatrom olunca, zehir zemberek bir yazıyla topyekün eleştirmek de, o mekanda yapılanların hepsini istisnasız beğenip öve öve yere göğe sığdıramayan methiyeler düzmek de mümkün hatta kendi alanında tek olan tüm kurumlar için geçerli olduğu üzere kaçınılmaz... Tiyatrom ne yergilere içerleyip kepenk indirmeli ne de övgülerin coşkusuyla kanatlanıp uçmalı. Yirmi, otuz, kırk, yüz yıllık kurumlar yerleşikliğin de ölçüsü aynı zamanda.
Almanyadaki yurttaşlarımız yerleşikliğe geçmenin sancısını çekiyorlar, arayıştalar... Tiyatrom da işte biraz bu arayışın tiyatrosu, sanata yansıması... Tiyatrom var olsun ki, eleştirelim. Eleştirelim ki var olsun, başka tiyatrolar da olsun... Tiyatromun 20. yılı kutlu olsun...
TİYATROM YİRMİ YAŞINDA...
Tam 20 yıldır Berlinli çocuklara, gençlere, yetişkinlere çoğu kez birbirinden farklı sahne anlayışıyla ilginç oyunlar sunan Tiyatrom yine yirmi yıldan beri de çeşitli eleştirilerin hedef tahtası... Tiyatroma yönelik belli başlı eleştiriler şunlar...
-Tiyatrom devlet yardımıyla ayakta duruyor ve tekelleşmiş konumda böylece benzeri başka bir grubun oluşmasının da önü kesilmiş durumda.
-Tiyatrom, her biri ayrı bir uzmanlık ve birikim gerektiren tüm tiyatro biçimlerine tek başına yanıt vermeye çalışıyor ve hal böyle olunca da hiç birinde beklenen başarıyı yakalayamıyor. Konuyu açacak olursak, çocuk oyunlarını Almanyada çocuk tiyatroları sahneliyorlar. Eğitimcilerin ve öğretmenlerin de katkılarıyla yaptıkları tek iş çocuk oyunu. Kabare tarzı da başka bir uzmanlık alanı... Hergün günlük olayları masaya yatıran kabareciler, kendilerine tiyatrocu denmesini bile doğru bulmuyorlar... Konuşmaya ve parlak mizahi bir dile dayalı siyasi hicivle, gündelik olaylarla örülmüş kabare gösterileri dolup taşıyor. Yine epik oyunlar, ama sadece epik oyunlar sunan tiyatrolar var Berlinde. Yalnız klasikler sergileyen tiyatrolar da... Tiyatrom bu saydığımız türlerin hepsini Türkçe oyunlar sunan sahne olmanın getirdiği tek tiyatro olma ve hizmette sınır yoktur anlayışıyla kotarmaya çalışıyor.
Acımasız kimi seyirci, yalnız bir tarzın ustası olan tiyatroculardan beklediklerini her dalda yarışmaya soyunan çok yönlü sporcu tiyatromdan da bekliyor.
İşkembe salonları, muhallebiciler, lahmacun ve kebap salonları, simitçiler, pastahaneler, baklavacılar, Türkiyede de farklı mekanlarda sunarlar ürünlerini... Ama Berlin fırınlarında hem simiti, hem pastayı, hem baklavayı, hem de lahmacunu aynı mekanda bulursunuz... Berlin Türk lokantalarında işkembe çorbası ve kebap yanyana sunulur. Bu göçmenliğin ve piyasa kurallarının dayattığı bir zorunluluk. Yalnız lahmacunla işi yürütmeniz mümkün değildir. Yalnız simit ya da pasta kurtarmaz sizi... Çözüm çeşitliliktedir...
Tiyatrom göç yolda düzelir anlayışıyla tüm bu oturmamış haline arayışlarına, kavgalarına rağmen belli bir seyirciyi tam yakalayacakken bu kez de çanak antenlerle, dekoderlerle evlerimize davetsiz misafir olan televizyonların rekabetiyle de başetmek durumunda...
Göç bir dönüşüm olayı, tiyatrom 20 yıldır verdiği mücadeleyle, yaptığı denemelerle halis muhlis bir göçmen tiyatrosu olma yolunda dört nala gidiyor. Tiyatroseverlerin tiyatromsever olmamaları için nedenler azalıyor çünkü artık yeni tiyatromcular artık bizim yirmi yıl önce doğan çocuklarımız ve umudumuz, yarınlarımız...
8.08.04 von HB ZURÜCK (-------(( |